Asıl İslam
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

YEMİN KEFFARETİ

Aşağa gitmek

YEMİN KEFFARETİ Empty YEMİN KEFFARETİ

Mesaj  Hasan Paz Şub. 22, 2009 8:59 pm

Yemin Keffareti:
Münakide yeminin hangi türünden olursa olsun bozulması keffareti gerektirir. Normalde keffaret yemin bozulduktan sonra ödenir. Ancak önce keffaretin ödenip sonra yeminin bozulması durumunda bu keffaretin yeterli olup olmayacağı tartışmalıdır.
Hanefîlere göre keffaret ister malla, ister oruçla ödensin mutlaka yemin bozulduktan sonra ödenmelidir. Bozulmadan önce ödenmesi caiz değildir.
Şafiîlere göre keffaret malla ödenecekse yemin bozulmadan önce de ödenebilir.
Hanbelî-Malikîlere göre keffaretin ister malla ister oruçla yemin bozulmadan önce de sonra da ödenmesi caizdir.
Kur’anda konu ile ilgili olarak şöyle buyrulur: “Allah kasıtsız olarak sizi yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutmaz, fakat bilerek ettiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffareti, ailenize yedirdiğiniz ortalama seviyesinden on fakiri yedirmek yahut onları giydirmek yâda bir köle azad etmektir. Buna imkânı olmayan ise üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğinizde (bozarsanız) yeminlerinizin keffareti işte budur. Yeminlerinize bağlı kalın. Allah ayetlerini sizin için bu şekilde açıklıyor ki şükredesiniz” (el-Maide 5/89)
Muhtemelen, insan idare ve eğitiminde göreve muhatap olan çevredeki düzeni ihlâl etmeyen durumlarda yükümlüye seçim imkânı verilmesi gerektiğine dikkat çekilmek üzere, dinen yapılması zorunlu bazı işlerde bile yükümlüye seçim hakkı tanınmıştır. Bu ayetle bu tür görev örneği yer almaktadır. Maddi imkâna sahip olan yükümlü on fakiri doyurma, on fakiri giydirme, bir köleyi özgürlüğüne kavuşturma seçeneklerinden birini yerine getirmekle görevini yapmış sayılacaktır. Kişi bu görevini fakirleri doyurmak suretiyle yerine getirmek isterse,
İmamı Malik ve İmamı Şafiîye göre, doyurulacak fakirlerin on kişiden az olmaması, ayrıca bunların hür ve müslüman olmaları gerekir.
Ebu Hanife’ye göre ise bir fakirin on gün sabah akşam doyurulmasıyla da ödev yerine getirilmiş olur, ayrıca bunların hür ve Müslüman olmaları da şart değildir. Yemin kefaretini sıraya uyması gerekmeden bu üç şeyden biri ile ödeyebilir.
Ayette geçen evsat kelimesi “ortalama seviye” anlamında değerlendirmek en uygun olanıdır. Buna göre keffarette, kısıntılı harcama yapılan zamanların ya da bayram gibi bol harcama yapılan günlerin değil normal günlerin harcamaları esas alınmalıdır. Miktar ve kalite keffareti ödeyecek olan ekonomik düzeyine ve ailesi için yaptığı harcamaların orta derecesine göre toplumun o günkü hayat standartları dikkate alınmalıdır. Buna göre fakirleri doyurma seçeneğini esas alarak nakit ödeme yapmak isteyen bir kimse yalnız yaşıyorsa kendisinin bir aylık gıda masrafı otuza böldüğünde çıkan miktarı, aile ortamında yaşıyorsa ailesinin bir aylık gıda masrafını otuz güne, bunuda aile bireylerinin sayısına böldüğünde çıkan miktarı on ile çarpar; bu mablağı on fakire keffaret niyetiyle dağıtır. Bu meblağın bir veya birkaç fakire dağıtılması Ebu Hanifenin görüşüne göre mümkündür.
Yemin keffaretinin ifasında ikinci durum, yükümlünün bu sayılan seçeneklerden hiç birisine güç yetirememesidir. Bu durumda tek tip bir görevle karşı karşıya kalır; Üç gün oruç tutmak.
Hanefî ve Hanbelîlere göre bu orucun ardarda olması gerekir,
Malikî ve Şafiîlere göre ise aralıklı olarak tutulması da mümkündür.
“Burada şunuda ifade etmek gerekirse, bir kimsenin “ Şu işi yaparsam, şu yere gidersem karım boş olsun” şeklindeki sözleri boşama iradesini değil de o işi yapmama o yere gitmeme yönünde kararlılığını talak hükmüne bağlayarak teyit ettiğini gösterir. Fakihler bu ve benzeri ifadeleri de bir tür yemin olarak nitelendirirler. Fakat yemin bozulduğunda boşama sonucununmu yoksa keffaret yükümlülüğününmü gerekeceği tartışmalıdır. Fakihlerin bir kısmı bu tür sözleri geçersiz sayıp kefaret gerekmez boşanma da gerçekleşmez demektedirler.” ( Diy. İlmihal ‘ İSAM’ c.II.28)

Yemin keffaretinin ifasında seçeneklerden hiç birisine güç yetirememe durumundaki acizlik:
Hanefî, Malikî ve Şafiîlere göre
[/b]eda vaktinde, yani keffaretin yerine getirileceği zamanda göz önünde bulundurulur. Yemin eden kişinin yeminini bozsa yeminini bozduğu vakit hali vakti yerinde olup sonra fakir düşse, onlara göre oruç tutması caiz olur.
Hanefîlerce acizliğin orucu bitireceği zamana kadar devam etmesi şarttır.
Şayet oruca başladıktan sonra yemek yedirmeye veya giydirmeye yahut köle azat etmeye gücü yeterse isterse üçüncü günün orucunu bitirmeden mesela bir an dahi önce olsun, artık onun için oruç caiz değildir, mal ile keffaret ödemeye döner.
Malikî ve Şafiîlere göre, keffareti yerine getirmeyi isteme vakti göz önünde bulundurulur. Ancak oruca başlasa sonra mal ile keffaret vermeye gücü yetse, bu gibi kimselere orucu bırakıp mal ile keffarete dönmek lazım değildir.
Hanefîlere göre: Yemek yedirmek, yemek yiyecek kişiye yeme imkânı vermektedir, ona bunu temlik etmek değildir. Çünkü Allah:”on fakiri yedirmek” buyurmuştur. Ona mülk olarak verileceğine işaret değildir.
Cumhura göre: Bütün malî vaciplerde olduğu gibi fakirlere yedirilecek miktarın temlik edilmesi zaruridir. Başkalarına mübah (serbest) kılınmış olan bir yemeğin bilenen bir miktarı yoktur. Özellikle her fakir büyüklük, küçüklük, açlık ve tokluk itibarıyla öbüründen farklıdır.
Özet olarak Hanefîlere göre yedirmenin caiz olması için temlik şart değildir. Fakirlerin bir günlük yiyecekleri - ki bu da sabah-akşam yemeğidir - yeterlidir. Bunlar yemeğe gelip öğle ve akşam yemeklerini yiyecek olsalar bu caizdir. Hanefîlerin dışındakilere göre ise bunların fiilen alınarak temlik edilmesi gerekmektedir.
Yine bir tek adama yirmi gün süreyle sabah yemeği verse yahutta Ramazan ayında yirmi gün, süreyle birisine iftar ettirse caiz olur. Çünkü maksat hâsıl olmuştur.
Yeminde Fakiri Giydirmenin Şekli ve Miktarı:
Hanefîler göre: Giydirmenin asgari miktarı bedenin ekserisini örten kadardır.
Hanbelîlere göre: Kendisi ile namaz kılınabilecek kadar elbisedir. Şayet kadınsa ona bir elbise ve bir başörtüsü verir.
Şafiîlere göre: Asgari olarak izar (belden aşağısını örten peştamal) aba, cübbe, gömlek veya dış elbise yeterlidir. Kendisine dış elbise denilen yeterlidir.
Hanefîlerde kabul edilen sahih görüşe göre pantolon ve sarık ile elbise keffareti sahih değildir. Çünkü onlara göre elbisenin asgari miktarı bedenin çoğunu örten miktardır. Eğer sarığın elbise yapılması mümkün olursa bu caiz olur. Aynı şekilde sarığın ve pantolonun kıymeti, yedirmek için vacip olan miktarın kıymetine ulaşırsa yine bu da yeterlidir. Bu, İmam-ı Muhammede göre keffarete niyet ettiği takdirde yemek yedirmeye niyet etmese dahi onun yerine geçer. Ebu Yusuf’a göre ise verdiği bu yiyeceği yemek yerine geçmek üzere niyet etmediği sürece yemeğin yerini tutmaz.
Şafiîler pantolon ve sarık giydirmeyi caiz kabul etmişlerdir. Çünkü buna “giydirmek”adı verilebilir.
Malikîler ise kendisine gömlek yahut peştamal, pantolon veya sarık denilebilecek asgari miktar yeterlidir diyor
Hasan
Hasan
Admin

Mesaj Sayısı : 73
Kayıt tarihi : 21/08/08
Yaş : 72

http://asil-islam.hareketforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz